Böcekler birbiriyle daha dost olsalardı, dünya hiç de hoş olmayacak, hatta “yaşanamaz” olacaktı. Oysa gerçekte, örümcek ve benzeri eklembacaklılar başkalarına saldırdıklarında, kendilerini korumaya çalışarak, aralıksız bir savaş halinde yaşarlar.
Dünya üzerinde yaşamın başlamasından buyana, avcılar yiyecek sağlamak için bir sürü saldırı mekanizmaları geliştirmiştir. Bazıları, yusufcuk gibi, öyle büyüktür ki avlarını kolaylıkla altederler. Diğerleriyse özenli tuzaklar kurar, ya da saldırı anına dek saklanırlar. Kimisi, örneğin benzer renkteki çiçeklerin yapraklarında durup gerçekten görünmez hale gelen renkli katil böcekler gibi, önlerinden geçmekte olan kurbanlarını bir anda yakalamak üzere çevreye uyarak gizlenmeyi tercih eder. Kimisi sürpriz saldırıya, öldürücü veya felç edici zehir katar. Diğer bir kısmı avını içeriden, avının ağzından içeriye yumurtalar verip hilelerle (hilekarca) öldürür. Böylesine vahşi savaşlar içinde, nüfus dengesi gaddarca sürdürülür gider.
Büklüm büklüm ağlarıyla avlanan bildiğimiz örümceklerin aksine, Salticidae familyasının üyesi olan “sıçrayan örümcekler“, önce kovalar, sonra kurbanlarına saldırırlar. Diğer örümceklerde pek bulunmayan keskin görme yetenekleri sayesinde 30 cm. kadar uzaktaki avlarını gayet iyi seçerler, dikkat çekecek ölçüdeki sıçrama yetenekleri de belli bir mesafeden saldırabilmelerine olanak sağlar. Yakaladıktan sonra avlarını, açılan ağızlarından dişe benzer hortumlarıyla delip iç organlarının çözülmesine yol açan bir zehir salar, böylece emmek üzere sindirime hazır sıvılar elde eder.
Reduviidae familyasına ait iki – üç bin çeşidi bulunan “katil böcek“, büklüm büklüm uzanıp, yumuşak bir tabanla biten ön bacaklarını, avlarını zaptetmekte kullanır. Çoğunlukla bitkilerin üzerinde yatarak avını bekleyen bu yırtıcı, kendisine iyice yaklaşan böceklerin üzerine atlar, gaga diyebileceğimiz, baş yöresinde bulunan sert ve keskin kısımla ayını deler ve bu delikten içeriye güçlü bir salya pompalar. Daha sonra, felç olan avının bu salya ile eriyen iç organlarını, geriye boş bir kabuk kalacak şekilde emer.
Saldırının daha sinsi olanlarından biri olan Apenteles adlı yabanarısı, asalak yaşam şeklini benimsemiştir. Yumurtalarını, arka kapaktaki resimde görüldüğü gibi, sürfenin bölümleri arasına bırakır. Yabanarısının larvaları bir yolunu bulup sürfenin ağzından içeri girer, sürfenin ağzından iç organlarını yutmaya başlar ve derisinin yüzeyine kadar kendilerine yol açarlar, sürfenin sırtından dışarıya büklüm büklüm kozalar çıkar. Ammophila adlı yabanarısı ise, yakalanıp felç ettiği sürfeye bir tören hazırlar: Sürfeyi, önceden hazırladığı yuva gibi bir oyuğa sürükler, sürfenin arkasını oyuğun içine çeker, üzerine yumurta bırakır. Yuvaya girişi minik taşlarla kapatır. Yumurtadan çıkınca, gelişen larva için sürfe, mükemmel bir şölen sofrası olacaktır.
Yuvarlak ağlı örümceklerin en büyüklerinden birisi olan Argiope, ağının tam merkezine, yapışkan iplikçiklere yakalanan bir böceğin hareketini hissedene dek tüner.
Avcı örümceklerin bir başkası, ağla avlananların tersine, bitki ve çiçeklerin üzerinde arka bacaklarıyla tutunarak saklanır, ta ki menziline bir ay girinceye kadar. Uzun ve ince bacaklı bir cins örümcek olan Misumena vatia, “gümüş kenarlı benekli kelebeği” yakalamayı sever.
Science 84’den Çeviri
Tüm yasal hakları saklıdır, kopyalanması ve yayınlanması yasaktır!
1 Yorum
Bilgilendirici bir makale olmus. Tesekkur ederim.